15 Ocak 2011 Cumartesi
ZAMAN GAZETESI-Ersin Faikzade, İtalyanlara opera sahnesinde Allah dedirten tenor
Ersin Faikzade, İtalyanlara opera sahnesinde Allah dedirten tenor
28 yaşındaki Ersin Faikzade, ünlü bir tenor. Ama dünyada tanındığı kadar ülkemizde bilinmiyor. 'Çile Bülbülüm Çile, Gözlerin Doğuyor Gecelerime, Bir Demet Yasemen' gibi Türk müziği eserlerini opera şeklinde söylüyor.
İngiltere'nin Galler bölgesindeki Kraliyet Konser-vatuvarı'nı 2006'da bitiren Ersin Faikza-de'nin sürgün edilen İran Şahı Rıza Pehlevi'nin intihar eden iki çocuğuyla olan arkadaşlığından ve Prenses Diana Vakfı tarafından 2009'da iyi niyet elçisi seçilmesine kadar uzanan ilginç bir yaşam öyküsü var.
Annemin hastalığı beni sanatçı yaptı
1982'de İzmir'de doğdum. Annem Selanik göçmeni, babam Ethem Faikzade İran kökenli. 2004-2008 yılları arasında İngiltere'de yaşadım. İngiltere'de Coleg Ceredigion'da halkla ilişkiler, Galler Aberystwyth Üniversitesi'nde kültürler arası iletişim konularında eğitim aldım. Kraliyet Konservatuarı'nda şan eğitimi gördüm. 5 yaşındayken anneme MS teşhisi konuldu. Ben 10 yaşındayken yatağa mahkûm oldu, 25 yıldır yatıyor. O yıllardan beri hayatım derneklerde hastalara yardımla geçti. Hastanelerde moral geceleri olurdu, özellikle kanserli hastalar için. Yıllarca onlara şarkı söyledim. Böylece herkes beni bu tür organizasyonlara davet etmeye başladı. Daha 17-18 yaşında birçok derneğin onursal üyesiydim. Daha çok bedensel ve zihinsel engellilerle ilgileniyorum.
Avni Anıl'dan Türk sanat müziği dersi aldım
Ormanlık bir arazideydi evimiz. 7-8 yaşlarındayken dağ yoluna gider, çığlık atardım. Herkes garipserdi, bu çocuk neden çığlık atıyor diye. Amerikalı bir sanatçı, diyaframımın çok açıldığını söyledi sonra. Büyüklerin yönlendirmesiyle Avni Anıl'dan Türk sanat müziği dersi aldım. Avni Anıl, "Sen operacı olacaksın ya da Türkiye'de yeni akım başlatıp opera sesiyle Türk müziği eserlerini okuyacaksın." derdi.
Çalışmalarım İzmir Kent Konseyi'nden birinin dikkatini çekti. "AB senin gibi gençleri alıyor, okutuyor, yaptığın her şeyi onlara gönder." dedi. Konser kayıtlarımdan ve hastalarla yaptığım çalışmalardan oluşan bir CD hazırlayıp gönderdim. Bir ay sonra yanıt geldi. Avrupa'da gitmek istediğim tek yer Galler'di. Çünkü Prenses Diana'ya hayrandım. O da hastalarla yakından ilgilenirdi.
Galler'deki zihinsel ve bedensel engellilere özel müzik eğitimi veren Ersin Faikzade, geçen yıl 'İyi niyet elçisi' seçildi.
Zihinsel ve bedensel engellilere baktım
Önce Londra'ya gittim. Orada iki hafta, hastalıklarıyla mücadele eden insanların psikolojisini anlama eğitimi aldım. Sonra beni Galler'in başkenti Kardif Zihinsel Engelliler ve Akıl Hastanesi'ne gönderdiler. Üç hafta orada eğitim gördüm. Asıl Galler'in orta kenti Aberystwyth'e gidecektim. 12-13 ay zihinsel engellilere bakacaktım. Derken Aberystwyth'e gittim. Plast Lluest Day Service adlı kuruma yerleştirildim ve 50 yaş üstündeki zihinsel engellilerle çalışmaya başladım. Onlara müzik eğitimi verdim. Kendimi orada doğmuş gibi hissediyordum.
Türk enstrümanlarıyla Batı şarkıları söylüyorum
Benim stratejim şu: Türk enstrümanları çalıyor, Batı şarkıları okuyorum. Ya da Türk şarkıları okurken Batı enstrümanları çalıyor. Mesela çello koyduk Türk müziğine. İnsanlar böyle karıştırılmış bir şey duyunca hoşlarına gitti. Galler'in çok değerli müzik adamı Jez Denk'ten şan eğitimi aldım. Ülkemizdeki opera salonlarından beş misli büyük salonlarda konserler vermeye başladım ve İngilizler akın akın geliyorlardı. Orası Galler'in kültür başkenti. İnanılmaz kültürel çalışmalar var. Ülke ülke konserlere gitmeye başladım. Sicilya'ya, Fransa'ya gönderdiler beni. Hastalarla başladığımız proje, sınırlarını aştı. Konserlerde önce dünyanın sevilen melodilerini seslendiriyorum. O Sole Mio, Ne Me Quitta Pas, Solenzara, Historie de un amor gibi. İkinci bölümde Türk sanat müziği ve alaturka sazlarımız meydana çıkıyor. Galler basınında 'müthiş ses' başlıklı haberler çok çıktı. Kanada dergileri ya da Amerika'daki siteler beni yazıyor. Yurtdışında ünlü bir opera sanatçısı oldum ama ülkemizde tanınmıyorum.
'Çile Bülbülüm Çile'yi söylerken İtalyanlar 'Allah' dedi
Geçen yıl ocak ayında Palermo Sicilya'da sanatsal bir festival düzenlendi. Beş ülke katıldı. Estonya, Fransa, Yunanistan, Türkiye ve Monaco Prensliği. Herkes kendi kültürünü tanıtacaktı. Ben de konser verdim. Repertuarım üç dildi, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca ama ben mutlaka Türkçe eser okumalıydım. 'İnsanları nasıl etkilerim?' diye düşündüm. Romantik şarkı olmamalıydı. Opera aryası okusam, zaten kralı onlarda. 'Çile Bülbülüm Çile'yi söylemeye karar verdim. Orkestraya bir gün önce notaları dağıttım. 'Çok oryantalist, çalamayız' dediler. 'Çalabildiğiniz gibi çalın' dedim. Batı enstrümanlarıyla rock gibi çalmaya başladılar. Çok büyük bir anfi tiyatro, ortam kapkaranlık, ışıklar sadece beni aydınlatıyor ve dumanlar çıkıyor. Şarkının üçüncü kıtasına geldim. Orkestrayı durdurdum, 'çileeee' diye bağırıyorum. Kendime inanamıyorum. Sesimin sonu gelmiyor, gittikçe gidiyor. İçimden 'Allah'ım ne oluyor, ciğerlerim patlayacak mı?' diye düşünüyorum, dıştan çile diye bağırıyorum. O anda döndüm seyircilere ve 'Allah' dedirttim. Herkes şaşırdı. 'Çile Bülbülüm Çile'yi Türkçe opera sandılar.
Üniversitede ezan okudum Arapça opera sandılar
Galler'de Aberystwyth Üniversitesi'nde İslam tarihi dersi verilecek. Sınıfta Müslüman yok. Ben de Galce kursuna gidiyorum. 'Derse gelir misin, İslam'ı anlatır mısın?' dediler. Ezanı bir kez duymuşlar, 'O nedir?' diye sordular. İbadete çağrı olduğunu, günde 5 kez okunduğunu ve bu sesi bütün şehrin duyduğunu anlattım. Duymak istediler. Sınıfta ezan okumaya başladım. Gözümü kapatmışım, kendimden geçmişim, bitirdiğimde kapının önünde insanlar birikmiş, sanmışlar ki biri Arapça opera okuyor.
Prenses Diana'nın oğlu William'ın 2011'deki düğününe davet edildim
Birleşmiş Milletler Global Uluslararası Yardım Örgütü, geçen yıl beni İyi Niyet Elçisi seçti. İngiltere'de benden 'Prenses Diana'nın yolunda yürüyen genç' diye bahsediyorlar. Oxfam Vakfı ve Diana Vakfı'nda çalıştım. Prenses Diana hakkında yazdığım yazılardan ve Diana Vakfı'na yaptığı hizmetlerden dolayı Gal Nişanı verildi. Prenses Diana'nın 2007 Temmuz ayında düzenlenen anma konserinde oğulları Prens William ve Prens Harry ile tanıştırıldım. 2011 baharında gerçekleşecek olan Prens William ile Kate Middleton'un düğün merasimine Lady Beth Taylor tarafından davet edildim ve ona refakat edeceğim. Düğün töreni St. Paul Katedrali'nde (Prenses Diana da burada evlenmişti) yapılacak.
Farah Diba Pehlevi'yi ilk babaannemden duydum
Annemin hastalığından dolayı bana babaannem Şükran Faikzade baktı. Çok güzel Farsça konuşurdu, kibar bir Osmanlı hanımefendisiydi. Gramofonu sarar, Behiye Aksoy, Safiye Ayla, Zeki Müren dinlerdi. Asla 'Ben bunu dinlemek istemiyorum' deme şansım yoktu. Öyle bir saygı vardı evimizde. Ufacık bir çocukken binlerce Türk sanat müziği eseri hafızamda yer etmiştir. Diksiyon dersi bile aldım ondan. Gidicem, edicem, yapıyom, ediyom yok. Gidiyorum, yapacağım efendim... 'Küçük beyefendi' derdi bana. Hiç isimle ithaf edilmezdi. Böyle bir ailede büyüyünce kültürle donanıyorsun.
Kraliçe Farah ile 2003'te Londra'da tanıştık
Eski Hayat, Ses dergileri vardı babaannemde. Arşivcilik biraz ondan kaldı. Farah Diba Pehlevi adını ilk ondan duydum. 1979'da İran'da kraliyet rejimi yıkıldı. Kraliyet ailesi yurtdışına sürgün edildi. O dergilerde aileye dair çok yazı vardı. Babam İran kökenli olunca daha çok ilgimi çekmeye başladı. O kadar çok okudum ki; İran tarihiyle ilgili büyük bir arşivim var. Sonra aileyle ilgili yazı yazmaya başladım. Meğer dünyada onlar çok seviliyormuş. İnternette yazılar yayılınca, yurtdışındaki dergiler özel yazı istedi. Daha çok biyografi türünde yazılardı. Prenses Süreyya Esfandiary ve Farah Diba Pehlevi üzerine yazdığım yazılar popüler oldu. 1950-1960'lı yıllarda Türkiye'de o kadar sevilirmiş ki, 'Süreyya'yı tanıyor musun?' diye büyüklere sorunca herkes 'Aşkımızdı' der. Onlar geldiğinde caddeler milyonlarca insanlarla dolar, sokaklar kapatılırmış. O kadar seviliyor. 2002'de Farah Diba'nın hayatını yazdığım yazı resmi sitesinde yayınlandı. Beni merak etmiş, 2003'te Londra'da bir araya geldik, tanıştık.
Kızı Leyla intihar ettiğinde ağıt okudum
Farah Diba Pehlevi'nin belgesellerini de yaptım. Kendisinde olmayan 50'li, 60'lı yılların fotoğrafları vardı. Hayat ve Ses mecmualarına çok kapak olmuş. O kadar hayretle karşılandı ki bu çalışmalarım... Çünkü dünyada hayranları var. İran'daki, Kanada'daki kraliyet ailesi hayranları, toplandıklarında belgesellerimi yayınlıyor. Sonra oğlu ve kızıyla arkadaş olduk. Kızı Leyla 2001'de 30'undayken intihar etti. Oğlu da geçen hafta 44 yaşındayken intihar etti. Sebebini bilmiyorum açıkçası, ama aile, sürgünü kaldıramadıkları yönünde açıklama yapıyor. Facebook sayfamda bana binlerce taziye mesajı geldi. Kraliyet ailesindenmişim gibi beni o kadar çok benimsemişler. Oysa sadece yazı yazdım ve belgesellerini yaptım.
Oğlu Rıza Pehlevi ile en son geçen yıl görüştüm
Ali Rıza Pehlevi'nin ölüm haberi duyulduğunda Amerika'daki bazı siteler, oğluyla benim yan yana fotoğrafımı yayınlandı. Annesinin yakın arkadaşı olduğumu yazdılar. Farah Diba Pehlevi, ailemde kaybettiğim insanlar olduğunda dertleştiğim bir insandır. Babaannemin, amcalarımın vefatını ona yazmışımdır, o da beni teselli etmiştir. Leyla'ya öldüğünde ağıt okumuştum. Rıza Pehlevi ile en son geçen sene görüştüm. Baş sağlığı dilemek için aradım, annesi konuşacak durumda değildi.
SEVİNC OZARSLAN s.ozarslan@zaman.com.tr
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)