20 Mayıs 2011 Cuma

as magazin- as Röportaj / ERSİN FAİKZADE




Adına birçok ülkede funclublar açılan, dünyanın birçok ülkesinde insanlık projelerinde yer almış ve hayatını hasta ve engellilere adamış bir isim… Birleşmiş Milletler’in seçtiği Türkiye’nin iyi niyet elçisi olan dünyaca ünlü sanatçımız Ersin Faikzade ve keyifli sohbeti…

Öncelikle merhabalar Ersin Bey,

Kendinizden kelimelerin kifayetsiz kalacağı uzun bir hikâye diye bahsediyorsunuz. Bize biraz kendinizi anlatır mısınız?

Öncelikle çok teşekkür ediyorum bu güzel sayfaları bana ayırdığınız için,kimdir Ersin Faikzade diye sorulduğunda akıllara gelen şey sanıyorum ki bir sevgi adamı, bir iyi niyet elçisi yada bir ses sanatçısı… Tabiî ki gönül ister ki kimdir Ersin Faikzade diye sorulduğunda, üçüncü bir kişinin yada dünyanın herhangi bir yerinde bir projede yer alarak yardımcı olabildiği bir kişiden onu dinlemek. Düşünün farklı ırklar farklı diller, kültürler ama aralarında bir küçük çocuk, o da Ersin idi. Hayatın verdiği bir rol benimkisi. O rol ise sevgi ,koşulsuz sevgiyi insanlara dağıtmak. Birileri sizi bekliyor dünyanın herhangi bir yerinde ,ona gitmek gerekli… Bu ben olurum yada başkası, ama birilerinin farkındalığı yaratması gerekli.

Çok küçük yaşlarda toplumsal konularla ilgilenmeye başlamışsınız. Sizi bu yaşlarda bu kadar sorumluluk duygusuna sahip kılan ne oldu?

Henüz küçücük bir çocuk iken güzelliği ve hanımefendiliği ile göz önünde olan anneciğim multip skleroz hastalığına yakalandı ve bu hastalık çok çabuk ilerleyerek onu yatağa mahkum etti. Küçük bir çocuk ne isterdi ki; anneciği dışında, yanında o olsun dünya ne olursa olsun…. Onun mahsun bakan gözleri benim yanı başımda dur der gibi halleri o yaşlarda birşeyler yapmam gerektiği fikrini bana verdi. O manalı bakan gözler bana bir yol açtı. Açılan yol evrenseldi.

Dünyanın pek çok ülkesinde engellilere, hastalara ve yaşlılara yönelik yardım çalışmaları yaptınız ve ödüller aldınız. Bunlardan biraz bahseder misiniz?

Kendime artık bir söz vermiştim ben, bu söz de insanlara yardımcı olmaktı, herkesten farklı olacaktım. Daha ben o yıllarda iken kendimi belli etmişim ki, ilkokul sıralarından üniversiteye kadar ögretmenlerimin hep gözde ismi olarak kalmışımdır. Öğretmenlerim bu çocuk farklı diye söylenir durur, beni hep yaşıtlarım gibi olmaya teşvik ederlerdi. Mesela herkes futbol oynamaya giderken ben bir yaşlı teyze yada dilencinin sorunlarını dinlemeye giderdim, sonra kampanya dediğim kutular yapar yardımlar toplamaya çalışırdım. Anneciğimin ms derneği ile tanışması ile ben de artık dernekçi bir çocuk olmustum, görevlerim vardı artık,daha etkin calışıyordum. Planlı ve birçok şey öğrendim sosyal projeler hakkında,derken bu diğer derneklere geçmemi sağladı. Henüz 17 yasındayken Türkiye’de birçok derneğin onursal üyesiydim düşünebiliyor musunuz? Ve çocukluk dönemime damgasını vurmuş bir isim de, Prenses Diana olmustu ve onun bana getirdikleri…Ufkumu adeta açmıştı Diana ,onun her yaptığını takip eder olmuştum. Şimdi geriye bakıldığında dev arşivlerimde İngilizleri kıskandıracak kadar çok materyal ile doluyum.(uluslar arası basın,kitaplar,video kasetler,dergiler,esyalar) Derneklerin çocuğu olan Ersin, artık plaketler ile ödüllendiriliyordu tabiî ki. İngiltere’deki insanlık çalışmalarım “Gal nişanı” ile ödüllendirildi.



Yardımlarınız sadece konserler vererek gerçekleşmediğini biliyoruz. Müzik dışında ne tarz destekler veriyorsunuz?

Hayır ben sadece konserler ile değil,tüm ruhum ve bedenim ile engelli dostlarımın yanında oluyorum, tüm acılarımızı sevinçlerimizi paylaştığımız büyük bir aileyiz biz. Bu sadece Türkiye’ de değil dünyanın pek çok yerinde artık böyle. Verdiğim koşulsuz sevgi, geriye büyük bir sel olarak döndü bana. İngiltere’nin Galler Bölgesi’nde Aberystwyth şehrinde (orta Gallerin kültür kenti) 13 ay zihinsel engelliler, down sendromu, spastik özürlülerin yer aldığı bir şatoda gönüllü olarak yaşadım. Onların yaşamlarına ortak olmaya calıştım. Ne yaptım onlar için? Gündelik hayatlarını ben organize ettim ,devletin bu yönde büyük bir harcaması var bu kurumlara, kurslar verdim mesela bilgisayar kullanma,resim ve müzik kursları gibi. Haftanın 6 günü onlarla birlikte birçok organizasyonda hep beraber olduk. Kurum devlet kurumu ve rüya gibi bir merkezdi. Orada geçirdiğim aylar hayatımın en büyük tecrübesi ve unutulmaz anlarıydı. Bu 13 ay İngilizler tarafından kısa bir belgesel olarak dvd ye çekilmisti ve şehir halkına dagıtıldı, daha sonra da internet üzerinden tüm dünyaya yayıldı. Ve devam eden yıllarda benim tüm dünyada projeler yapmama ve yayılmama basamak oldu. 2009 eylül ayında Amerika’da dünya “iyi niyet elçisi”, 2011 mart ayında Pakistan’da “insan hakları elçisi” ünvanlarına layık görüldüm. İtalya’da ise “yüksek ses” lakabı takıldı….Artık üniversitelerde hayatımı konu alan yada engellilik, dünya barışı konulu konferans ve panellere davet ediliyorum.


Peki, müzik kariyeriniz nasıl başladı? Müziğin hayatınızdaki yeri ve yaptığınız müzikle ilgili neler söylemek istersiniz?



Müzik, ben daha küçük bir çocukken bende kendini fazlasıyla hissettiren yegane unsur oldu. Yaprak hışırtıları yada yağmurun sesini saatlerce dinler onlara eşlik eder şarkılar söylerdim. Dağlarda, tepelerde yankı olabilecek heryerde çılgınlar gibi şarkılar söylerdim. Sonra derneklerde duyulmaya başlayınca bir büyüğüm tarafından hemen eğitim almam için teşvik edildi. Önce sanat müziği eğitimlerim başladı ve çok değerli hocalara gittim. Bunlardan en özeli sanırım hep rahmetli Avni Anıl olacaktır. Onun eserlerini hep çok sevdim. Ama rahmetli Avni Bey bana sesimin çok güçlü olduğunu ve sen dünya müziği yapmalısın diye hep telkinlerde bulundu. İnsan kendinde olunca pek fark etmiyor sanırım. Daha sonraları ergenlik çağı sonrası sesim daha da güclendi. Ve şan egitimlerim başladı , İzmir’de artık korolar bensiz konser vermez olmuştu. Genç delikanlısın ama assolist çıkıyorsun. Önce seyirciler şaşırıyor, dinlemeye başlayınca alkış ve ıslıkların uğultusundan ben dahi ürküyordum.

Yani sanat müziği ile başlayan serüven İngiltere’de dünya müziğine adım atmamla benim yardım faaliyetlerim gibi evrensel bir kimlik aldı. Çünkü İngiltere’deki etnik çeşitlilik benim aç olan müzik zihnim daha çok farklı dil ve şarkı ögrenmelisin fikri ile doluyordu. Her duyduğum melodiyi kayıt eder hale geldim, düşünün repertuarımda ve arşivlerimde binlerce eser var şuanda. Operadan,Latin şarkılarına,Fransız romantizminden, Yunan neşeli şarkılarına ve Türk müziğimizin büyüleyici eserlerine kadar birçok eser… Ve insanların bunları dinlemesi için devamlı internette paylaşıyorum. Mesela bir radyo kurdum. 5 farklı dilde yayın yapıyor ve tüm dünyada internet üzerinden dinleniyor. (www.radiofaikzade.com) Bu sayede Fransa , İtalya, Kanada, Latin Amerika’da birçok radyoda sitelerde hayat hikayem ile birlikte çalınan şarkıları duyabiliyorsunuz ve bunlara fan clublar da eklenince fotoğraflarım uluslararası isimler ile yan yana konulmaya başladı. Birçok ülkeden röportaj yaptığım dergiler oluyor artık.

Dünya çapında tanınan ünlü bir tenor olmanıza rağmen Türkiye’de fazla öne çıkmıyorsunuz. Bunun nedeni sizce nedir?

İnternet sitem yada sosyal paylaşım siteleri Facebook’tan özellikle binlerce mesaj alıyorum. Neden sizi Türkiye’de daha fazla göremiyoruz? Lütfen, sizi izlemek, dinlemek istiyoruz diye. Bazı şehirlerde verdiğim konserlere fan sayfamdaki sevenlerim nerede olursa olsun katılıyorlar ,bu yorgunluğa üzülsem de, beni takip etmeleri hoşuma gidiyor. İnsanlar beni dinlerken şunu söylüyorlar, sen ruhunla şarkı söylüyorsun, bu hangi dilde olursa olsun, inanın ben bunu bir İspanya konserinde İspanyol’dan da bir Amerikalı’dan da duydum. Demekki karşıya bunu verebiliyorum ,Türkiye’de yavaş yavaş artacakdır konserler ve daha sonra albümlerimiz. Kimseyi kayıtsız kalmakla suçlayamam ,çünkü hakkımda çok fazla tam sayfa haber görüyorum ben gazetelerde, bunlar çoğaldıkça insanlar bana kucak açacaktır eminim,benim öncelikli amacım çünkü insanlığa hizmetti ,bu insanlık projeleri ömrümün sonuna kadar devam edecektir. Gücümün yettiği yere kadar ve konserlerimde tabiî ki. Bestelerim dahi insanlığı ve evrenselliği anlatıyor. Ruhum o kadar insan sevgisi ile dolu ki. Bu arada yazdığım yazılar ve kısa belgesellerimde dünyada çok sevildi. Özellikle eski İran kraliçesi Prenses Süreyya ve İmparatoriçe Farah Pehlevi hakkında yayınladıklarım çok ilgi gördü. Bu ilgi İmparatoriçe Farah Pehlevi ile arkadaş olamamı sağladı. Newyork’ta yaşayan İmparatoriçe’nin hanımefendiği hayranlık uyandırıcı.

Farklı dillerde birçok eser seslendiriyorsunuz. Seslendirdiğiniz Türkçe eserlerde yabancıların tepkileri nasıl oluyor? Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz konserlerde başınıza gelen ilginç olayları anlatır mısınız?



Evet değişik dillerde özellikle Akdeniz dillerinde şarkılarım cok seviliyor.(İtalyan,İspanyol Fransız) İnternette birçok site yada radyoda bunlar dinleniyor. Türkçe eserler seslendirirken ilk düşündügüm dinleyenlerimin tepkileri acaba ne olacaktı şeklindeydi ama şan tekniği ile seslendirdiğimde batı formalarında algılıyorlar ve kulaklarına çok hoş geldiklerini takdirlerinde anlıyorum.

İtalyada konser veriyorum,bir dizi konserlerdi bunlar. Proje için gittiğim Sicilya Adası bana konser mekanı olacaktı daha sonra. İtalyanca eserlerden sonra benimle adeta özdeşleşen ‘Çile Bülbülüm Çile’ şarkısını okuyunca ilk önce şaşkınlık ifadesi gördüm insanlarda ve daha sonra hep bir ağızdan ‘Allah’ demeleri beni mutluluk sarhoşu yapmıştı. Zaten bundan sonra da heryerde okumadan geçmediğim en çok icra ettiğim şarkı oldu. Bu yüzdende ‘İtalyanlara Allah dedirten tenor’ olarak anılır oldum basında.


Nisan ayında yapılacak olan Prens Wiiliams ve Kate Middleton’un düğününe davet edildiniz. Bu davetle ilgili neler söylemek istersiniz. Davet nasıl gerçekleşti ve daveti aldığınızdaki duygularınız nasıldı?

Aslında bu daveti beklemiştim nedeni ise şu dünya üzerinde milyonlarca Prenses Diana hayranı var. Hala onu yaşatıyorlar ama sanırım benim kadar onun dünyaya verdiği sevgi ve sıcaklığı sunan çok fazla insan yok. İngilizler dahi bu sevgiye şaşırıp bana saygı gösteriyorlardı, düşünün her 31 Ağustos tarihinde anma törenleri yapılır ve ben orada olmasam dahi benim resimlerim Kensington Sarayı’nın önündeki panolar ve Northamtonshire Kasabası’nda Diana’ nın doğduğu Althorp Malikanesi’ne asılır yıllardır. Prenses Diana sevenlerinin sevgilisi oldum adeta dünyada ve tanıştığım çok değerli insanlar oldu bu sayede ,Leydi Bety Taylor ile çok güzel bir dostluğumuz var artık ve onun davetlisi olarak da davet edilmek benim için oldukça onur verici. 2007 yılında Londra’nın ve dünyanın en büyük stadyumu olan Wembley Stadyumu’nda dünyanın en büyük sanatçılarının katıldığı 8 saat süren bir rekor konser organizasyonunda Prens William,Harry ve arkadaşları ile aynı platformdaydım. Birçok dergide bu fotoğraflar defalarca basılmıştır hayat öyküm ile birlikte. İtalya’da dünyanın stil ikonu erkekleri arasında resimlerim yer alıyor.İnternette bunlara ulaşmak çok kolay. Özellikle Sicilya Sokakları’nda çekilmiş fotografım başı çekiyor.





İleriye yönelik başka ne gibi projeleriniz var?

Türkiye’de yapmak istediğim çok şeyler var, mesela bestelerimin de yer alacağı ve dünyanın sevilen şarkılarından oluşan bir albüm ve her albüm ayrı bir heyecan ve tarzda olsun istiyorum. ‘Sizi dinlemek istiyoruz’ diyen sevenlerimin beni takip etmesi yerine benim onlara gitmem ancak albüm ve konser turneleri ile olabilir. Özellikle Başkentimiz Ankara’da bir organizasyon yapmayı çok istiyorum. Düşünsenize medeniyetler kardeşliği konserleri,farklı dillerde en sevilen şarkılar…

Peki, Türkiye’de engelli vatandaşlar için yapılan yardımlar ne düzeyde? Sizce yapılan yardımlar yeterli mi?

Tabiî ki Türkiye’de bu konuda birilerinin başı çekmesi gerekiyor. Çünkü azımsanmayacak kadar çok büyük bir nüfus var ülkemizde, aksi takdirde gündelik hayatın getirdikleri ve yorucu yaşam koşullarında ikinci planda kaldıkları kesin . Bana gelen tebrik mektup ve maillerinde en çok beni mutlu eden genç arkadaşlarımın ,yaşıtlarımın sizi örnek alıyoruz, sizin sayenizde bir huzur evine gittik ,bir engelli projesinde yer alıyoruz demeleri ve bana bunu anlatmaları. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok yerinden bu tarz mesajlar alınca, evet Ersin Faikzade diyorum kendime, sen bunu başardın…Daha büyük kitlelere ulaşmak en büyük hayalim…

Son olarak as okuyucularına neler söylemek istersiniz?

İnsanı insan yapan dünyanın neresine giderseniz gidin kesinlikle dürüstlük,içtenlik ve farkındalık. Bunları yeteri kadar taşıdıgınız sürece insanların saygı ve sevgisini kazanıyorsunuz. İlle de hayatınızı vakfetmeniz gerekmiyor, bunun için karşınıza çıkan bir yaşlı büyüğümüze yada engelli bir dostumuza gülümseyin, ailenize daha sıkı sarılın hayattaki en büyük hakiki sevgiyi onlarda görüceksiniz. Zira hayat çok kısa ve yaşayacaksınız hayatınızdaki pozitif değisimleri…. Sevgi ve en güzel aşk melodileri ile harmanlayın kendinizi. Hayal edin bu dünya bizim ve paylaşın sevgilerinizi, ben hayal ettim ve oldu.

Sevgilerimle

Röportaj: Ali DELLAL